Ali MARKAL
YENİDEN MERHABA
Uzun bir ara, uzun bir ayrılık oldu… Satırlarla buluşamadık bir zaman.
Bazen, hiç ummadık bir anda, hayaline bile gelemeyecek olaylar geliyor insanın başına. Hayat, sürprizler demek zaten.
Kısaca; kendimizi yaka yaka, kendimize yandık!..
Arayı daha fazla uzatmadan sohbeti bıraktığımız yerden başlatalım artık!..
Dilimin çeşmesini açmaya yetti aslında, ağzını hayata dayamış kalbim!..
Özlemişim; bir yağmur damlasının, toprağa düşerken bir yaprakta takılıp kalması gibi…
Gurbette, tanıdık bir hüzünle başlarsın güne, yabancı bir efkarla devam edersin hayata!..
Çatısı akan hayaller ve korsan ayrılıklardır elinde kalan!..
Hep saksı kırıkları gibisin, yapıştırmayla tutunamazsın hayata!...
Ölüm tekildir, ayrılık ölümün çoğuludur!..
Akçaabat’a bu ramazan gelmeyi planlamıştım aslında. Ama, dedik ya hayat sürprizlerle dolu, düşündüğüm gibi olmadı.
Akçaabat’ta ramazan ayını yaşamak, benim için daha huzurlu olmak, içime sindire sindire yaşamak demek.
Çoğu insan İstanbul’un manevi havasını solumak ister bu ayda. Evet, manevi yönden ziyarete açık çok yer var. Fakat sokaklar da bir oruçlu için felaket…
Ne olursa olsun, Akçaabat ramazan ayını daha ehemmiyet vererek yaşıyor.
Teravih namazı sonrası çay sohbetleri, hele deniz kenarındaki parklarda oturup çayını yudumlamak, dostlarla sohbet; Akçaabat daha bir hoş be!..
Daha bir samimiyet, daha bir dayanışma var. Ne kadar yitirilse de, kendine has özellikler tamamen yok olmamış…
Evet, daha kalabalık, daha kozmopolit! O eski sadelik, huzur, o mazide kalan güzellik yok!
Akçaabat, Akçaabat’tır işte! Akçaabatlı, ne olursa olsun kendini belli eder.
Mevlana; “ Başkalarına imrenme, çok kimseler var ki senin hayatına imreniyorlar.” nasihatinde bulunmuş. Olduğu gibi yaşamak gerek demek ki..
Akçaabat ne halde, son gelişmelerde ne var pek bilmiyorum gelemediğim için ama geçenlerde arkadaşlar arası mesajlaşmalarda gözüme çarpmıştı, birisi üst geçit meselesini ele alıp, şehir merkezinden gittikçe uzaklaşıldığını, yaşlı, hasta ve engelli insanların bu üst geçitlerden nasıl faydalanıp ta Akçaabat’ın merkezine gidebileceğini sorguluyor, eleştiriyordu. Ben hatırlatayım, bir kez daha bir gözden geçirin olmaz mı?
Herkesi düşünmek gerek. Mevlana’nın dediği gibi “Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için değil!” “İstediğin kadar inançlıyım de namaz kıl, sadaka ver. Umut verip, güven aşılayıp ta yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin.”
Birçok dost, arkadaş bu ramazana erişemedi, ömrü vefa etmedi. Allah rahmet etsin demekten başka elimizden bir şey gelmiyor Onlar için! Mevlana’nın dediği gibi; “Dün çimen benim ayaklarımın altında idi bugün üstümde bitiyor. Görüyor musun? Toprak günahlardan başka her şeyi örtüyor.”
Gerçekten hayat boş! Yaşamasını, insanca, dostça hayatı sürdürebilmesini becermemiz gerek! Yoksa Mevlana’nın; “Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsunuz? Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?” sorusuna muhatap kalıp, ne cevap bulabiliriz ki?..
Evet, uzun bir aradan sonra bu yazıda Akçaabat’la, Akçaabatlılarla buluşmak hoş.
Ramazan ayının feyzi ve bereketi üzerinize olsun! Allah yar ve yardımcınız olsun diyerek satırlarımı noktalarken yine Mevlana ve Allah’a yani Kuran-ı Kerime kulak verelim istiyorum.
“Ey kardeşim! Sen fikirden ve düşünceden ibaretsin. Senin varlığın bunlardandır. Geri kalan sinir ve kemiktir ki, onlar hayvanlarda da vardır. (Mevlana)”
“Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır. (Tevbe Suresi 69)”
“Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlıgayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir. (Tevbe Suresi 71)”
“ O kimse Allah'ın kendisine okunan ayetlerini işitir de, sonra sanki kibrinden hiç işitmemiş gibi ısrar eder. İşte sen onu, can yakıcı bir azapla müjdele! (Casiye Suresi 8)”
“Her kim iyi bir iş yaparsa onun faydası kendisinedir. Kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra hep Rabbinize döndürüleceksiniz. (Casiye Suresi 15)”
Sağlıcakla, Allah’a emanet kalın!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.