Aydın ABANOZ
ŞEHİT CENNETTEDİR
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.(A’li İmran, 3/169)
Resûlullah’a sorarlar: “Ya Resûlullah, adam var kahramanlık için savaşıyor. Adam var bir hamiyet için savaşıyor. Adam var riya için savaşıyor. Bunların hangisi Allah yolundadır?” Resûlullah şu cevabı verir: Kim i'lay-ı kelimetullah (Allah’ın ismini yüceltmek) için savaşıyorsa, o Allah yolundadır.” (Tirmîzî, Fedailü'l-Cihad, 16)
Şehit; kelime olarak kesin bir haberi veren, bir hadiseye şahit olan, şahitlik eden anlamlarına gelmektedir. Dinî anlamda Allah rızası için, O'nun yolunda canını fedâ eden müslümana verilen isimdir.
Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması veya onun Yüce Allah'ın huzurunda yaşıyor bulunması yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut ta ruhunun doğrudan doğruya (Cennet'te) bulunması veya Allah tarafından çeşitli mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır.
Şahadet (şehitlik), dini bir kavramdır. İslam dininin, bilerek ve isteyerek Allah için, din, vatan ve kutsal değerleri için ölümü göze almanın bedeli olarak insana bahşettiği yüce bir makamdır.
Şehit ruhunu Allah’a, bedenini toprağa sunduğu anda, Allah şehidin kanını ve canını tezkiye eder, temizler. Şehitlik, yüce dinimizin belirlediği ve kutsal kitabımızda övgüyle bahsettiği bir kavramdır.
Bakara Suresi 154. ayette “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Aslında onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” denilmek suretiyle şehitliğin, Allah katında büyük bir değere ve yüce bir mevkiye sahip olduğunu belirtilmiştir.
Hedef, şehit olmak değil, hakkı yüceltmek, dini aziz kılmaktır. Bu yolda ölmek de büyük bir mazhariyettir. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyuruyor: “Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi ne kadar isterdim.” (Buhârî - Müslim: 1876)
Kişi ölüce hayat bitmiş, duygular yok olmuştur. Artık iyiler, iyi ruhlar cenneti görürler onunla mutlu olurlar. Kötü ruhlar cehennemi görürler onunla elem duyarlar. Şehitler ise farklı bir hayat yaşarlar. Bedenleri ölür ama ruhlarının yüksek makamlarda özel hayatları vardır. Şehitlerin hissetme, lezzet alma, zevk alma kabiliyetleri devam eder. Bol nimetler, geniş rızıklar içinde bulunurlar. Cenab-ı Hakk’ın yolunda can verenlerin canları zayi olmamış, doğru yolda ölmüşlerdir. Saygıyla anılmalıdırlar.
Şehitlik manevî bir makamdır, Çok amele bedeldir. Şehitler şefaat edecekler arasında yer alır. Peygamberimiz şehit olmayı arzulamış; şehitlere “kardeşlerim” demiştir.
Şehitler cennetle müjdelenen, ölüm anında fazla acı çekmeyen, kabir azabı ve suali görmeyen, kul hakkı dışında bütün günahları af olan, berzah hayatı boyunca cennet nimetlerinden yararlanan, yarası ve kanıyla haşir meydanına gelen kimselerdir. O şehit ki mazhar olduğu ikramlar ve kendisine sunulan nimetler nedeniyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı arzu eder. (Buharî, İman, 25)
Değerli Okuyucular!
Vatan kutsal değerlerin toplandığı yerdir. Vatan olmazsa millet olmaz, millet olmazsa devlet olmaz. Dünyada, namus ve şerefimizi koruyarak huzur ve güven içinde yaşamak ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür. Vatanı korumak hem dinî hem de milli bir görevdir. İslam’ın düşmanlara karşı çarpışmayı emretmesi de, tamamıyla temel hak ve hürriyetlere saldırıyı ortadan kaldırmanın yanı sıra adaleti ve hakkaniyeti yeniden kurmayı hedeflemesindendir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Sizinle savaşanlara karşı, Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah, aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, 2/190).
Savaş için hazırlıklı olmayan, gerektiğinde vatanı, istiklal ve hürriyeti için maddî-manevî bütün varlıklarını veremeyen milletler, tarih sahnesinden silinmeye veya esaret altında yaşamaya mahkûmdur. Bu itibarla istiklal ve hürriyetimizi korumak için her bakımdan güçlü orduya, şehit olma ruhu taşıyan insanlara ihtiyaç vardır: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” ( Enfal, 8/60)
Bu ayetteki “kuvvet” kavramı savaşta düşmana üstünlük sağlamaya yarayan savaş teknolojisi ve maddi ve manevi her şey “kuvvet” kavramına dâhildir. Yeryüzünde şerefli bir millet olarak yaşayabilmek için bütün bunları tam ve eksiksiz bir şekilde hazırlamaya mecburuz, dinen yükümlüyüz. Peygamberimiz vatan sevgisinin ve savunmasının önemli ve sevabı bol bir görev olduğunu haber vermişlerdir:
“Siz düşmanla karşılaşmayı dilemeyiniz; Allah'tan afiyet isteyiniz. Düşmanla karşılaştığınız zaman da sabır ve gücünüzle karşı koyunuz.” (Buharî, Cihad, 112. IV, 9)
“İki göze ateş dokunmayacaktır. Biri Allah korkusundan ağlayan göz; diğeri de Allah yolunda, gece vakti (karakol) bekleyen (nöbet tutan) ve düşman gözleyen göz” (Tirmîzî, Fedâilü'l-Cihâd, 12. No: 1639. IV, 175 )
Değerli Okuyucular!
Şehitlerimiz, kanlarını akıtarak bu cennet vatanı bize emanet etmişlerdir. Biz dolaştığımız ovaları, tırmandığımız dağları, sularını içtiğimiz ırmakları, seyrine doyamadığımız tabiatı çok sevmeliyiz. Çünkü burası vatanımızdır. Vatan mukaddestir. Vatan sevgisi imandandır. Bize düşen de bu toprakları imar etmek, korumak ve bizden sonraki nesillere devretmektir. Bunu yapmadığınız takdirde hem vatanımıza ve hem de şehitlerimize karşı görevlerimizi yapmamış hem de milletlerin esiri olmuş oluruz.
Şehitlik malıyla, canıyla Allah yolunda, O’nun dinini yüceltmek, sahibi olduğu yurdunu, vatanını, ırz ve namusunu korumak amacıyla savaşan kimselere; niyet ve gayretlerini kanlarıyla mühürlemiş olmaları sebebiyle Allah'ın verdiği bir unvandır. İslam Dinine göre bütün ameller niyetlere göredir ve Allah için yapılan hiçbir amel karşılıksız kalmayacaktır.
Peygamberimiz “Ameller, niyetlere göredir.” (Buhari, Bed'ül-Vahy, I) ve “Kişinin niyeti, amelinden hayırlıdır.” (Acluni, II, 324) buyuruyor.
Peygamber’in ordusunda yer alan ve katıldığı Uhud Savaşı’nda ölen bir kişinin, niyetinin kavmimin şerefi olması nedeniyle şehit olmadığı (Buhari, Cihad, 77); bunun yanı sıra esir edildiği savaş devam ederken müslüman olmaya karar veren ve Peygamber’e “Savaşayım mı? Yoksa iman mı edeyim?" diye soran bir kişinin “Önce iman et, sonra savaş.” emri üzerine şahadet getirerek katıldığı o savaşta ölen kişinin şehit olduğu dini kaynaklarda zikredilmiştir. Peygamberimiz şehit olan o kimse için “Az amel işledi, çok mükâfat kazandı.” demiştir. (Buharî, 8/277)
Değerli Okuyucular!
Bugün sahip olduğumuz bu cennet vatanı, aziz şehitlerimizin bizlere bıraktığı en değerli emanettir. Müslümanın şehitlik anlayışı, hayatımızda din ve devletin, vatan ve bayrağın, bunun yanında kutsal değerlerin korunması hususunda bütün insanlığa örnek teşkil edecek bir özelliğe sahiptir. Öyleyse sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilerek, şehitlerimize ve onların bizlere olan emanetlerine sahip çıkarak, birlik ve beraberlik ruhuyla milletimizi ve devletimizi dünyada hak ettiği yerlere çıkarmalıyız. Bu vesileyle insanlarla iyi geçinme yollarını aramalı ve milletimize yürekten bağlı olmalıyız. Birlikte, sevgide ve barışta güç vardır. Cenab-ı Hakk “Uzlaşmak daha hayırlıdır.” (Nisâ, 4/128) diye buyurmuştur. O halde her ferdin milletini yürekten sevmesi ve barış içinde yaşamaya çalışması hem milli, hem de dini bir görevdir.
Niyet halis olursa Rabbimiz şehitlik gibi büyük bir nimetle bizi mükâfatlandırır: “Şehit olmayı Yüce Allah'tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehitlerin derecesine eriştirir.” (Müslim, İmâre, 156, 157)
Şehide verilen altı mükâfat bir hadis-i şerifte şu şekilde sayılmaktadır:
“1.Kanı ilk aktığı anda günahları af olur. 2. O anda cennetteki güzel yerini görür. 3.Kıyametin dehşetli kopuşundan emin olur. (Enbiya, 21/103) 4. Kıyamet günü başına, değerli taşlardan yapılmış ve içindekilerle beraber dünyadan daha değerli olan bir taç konur. 5. Kendisine yetmiş iki huri nikâhlanır. 6. Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat eder.” (Tirmîzî, Fedailu’l-Cihad, 25)
Yazımıza son noktayı yine bir hadis-i şerifle koyalım:
“Her kim malı uğrunda öldürülürse o kimse şehittir. Kim canı uğrunda öldürülürse o kimse şehittir. Her kim dini uğrunda öldürülse o kimse şehittir. Her kim ırzı namusu uğrunda öldürülürse o kimse şehittir.” (Müslim, 2/7)