Ali MARKAL
AKÇAABAT EKSPERTİZİ!
AKÇAABAT EKSPERTİZİ!
Denize küsmüş bir sahil, bağrı delinmiş, yeşili çalınmış, kendine yabancılaşmış bir şehir… Akçaabat! Deniz bu kadar uzak, toprak bu kadar tutsak, bağ bahçe bu kadar yasak mıydı?..
Herkesin doğal, yeşil, bağlı bahçeli, huzurlu, sessiz ve kuş sesleri içinde, ruhunu dinlendirebildiği bir ortamda yaşama hayali vardır değil mi?..
Ne yazık ki, yaşam mahallerimizin nasıl olacağını hayalden öteye götürme olanağını kaybettik ve düşlediğimiz bir mekânda yaşama şansımızı da ortadan kaldırdık.
Akçaabat’ı aslına uygun dönüştüremedik!.. Eskiler yaşanacak mahaller, sevda sürülecek evler yapardı… Hapsolunacak, insan siloları değil!..
Bakın Akçaabat’a, Ortamahalle evlerini çıkarın bir, yeni yapılaşma da sanat, görsellik, hayat ve güzellik var mı? Sanki yeni var edilmiş, tarihi, kökü, mazisi olmayan bir şehir görmüyor musunuz?.. Modernlik bu mu?
Atatürk; Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. “ diye vasiyette bulunuyor. Biz yeterince tanıyacak emareler bıraktık mı acaba? Çocuklar, Akçaabat’ı bu günkü her hangi bir şehirden farksız, alelade tanıyorlar. Tabak uçurtmasını bilmeden, uçuramadan, akşama kadar ter içinde doya doya topun peşinde, Hamam Çimeni gibi bir alanda koşamadan, bir komşunun bahçesinden bir ayva, bir erik, bir elma koparamadan, kısacası Akçaabat’ı yaşayamadan, en güzel çağlarının zevkine doyamadan büyüyor, görüyor. Geçmişi görmemiş, yaşamamış, Akçaabat’ın zevkini alamamış ki, nereden bilecek?..
Einstein; “Mevcut bilgi birikimimizle öyle sorunlar yaratırız ki, aynı birikimimiz bu sorunları çözmeye yetmez.” diye sözünü sarf ederken, bu günün insanını adeta uyarmış ama!..
Akçaabat kalabalıklaşıyor ama biz gittikçe yalnızlaşıyoruz, gittikçe bizden uzaklaşıyoruz dikkatinizi çekiyor mu?..
Daha yakın bir zamana kadar köylerde, sıcacık, kaynaşık, tüm aile bir arada, bir tas çorbaya birlikte kaşık sallarken, şimdi çok katlı ve ayrılığı aşılayan evleri, bağımızın, bahçemizin içine soktuk. Dağıldık, dağıtıldık, elleştirildik. Akçaabat’ımızı bir taş yığınına çevirmemiz yetmedi, köylerimize de aynı kaderi layık gördük…
İstatistikler, Türkiye’de şehirleşme oranının %75’lere ulaştığını söylüyor. Bu acelecilik, bu kaçış değil mi?.. Köyleri terk ediş neden?.. Bir başka sözle, şehirlerde insan stoklama oranı %75 oldu bence. Çünkü şehirleşmek başka, şehre koşmak başka!..
Göç durmak bilmiyor! Genç nüfus iş arıyor, yaşamını düzene koymaya çalışıyor tabi. İstediğini, aradığını bulamayanlar mecburen başka ellerde aramak zorunda kalıyor kısmetini. TÜİK’in raporuna göre Trabzon 7416 net göç vermiş.
Akçaabat büyüyor, kalabalıklaşıyor, ihtiyaçlar artıyor. Haliyle mevcut yapı da buna paralel olarak kendini yetiştirmeye çalışıyor.
Son gördüğümde Yenimahalle ile Çolaklı Mahallesi arasında yer alan Lazlar Deresi üzerinde köprü yapımı çalışması yapılıyordu. Toprak yığınıyla yükselti yapılmaya çalışılıyor ama ortaya adeta baraj gölü gibi bir görünüm çıkıyordu. Oysa orada, daha estetik ve hoş görünümlü bir köprü yapılamaz mıydı?. Yol tamamlanınca, oraları da beton yığınları ile dolacak değil mi?..
Akçaabat’a sıra sıra üst geçitler koyulmuş ama nedense kazalar eksik olmuyor. Birde bu geçitlerde tutunulacak, destek alınacak tırabzanlar uygun mu acaba? Bu geçitler engelli kardeşlerimiz ve yaşlılarımızın rahatlıkla kullanabileceği gibi mi?…
Her yazımızda Akçaabat’ı anlatacağız, Akçaabat’ı kıyaslayacağız. Akçaabatlıyız! Akçaabat’tan başka yok!..
Yıl bitiyor, yenisi kapıda! Bütün düşlediklerinizi getirir size inşallah yeni yıl! Hayırlı ve kutlu olsun! Allah’a emanet olun diyerek Kuran-ı Kerim’den birkaç Ayet hatırlatarak noktalıyorum yazımı. Görüşmek ümidiyle!..
“Hac 46: Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.”
“Yunus 42:İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara, üstelik akılsız da olanlara dinletebilir misin? 43: İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere, üstelik basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin? 44: Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.