Berkant PARLAK
İnönü Caddesi ile ilgili düşüncelerimiz ve iftirâlara cevâbımız
Akçaabat’ın en büyük ve en işlek caddelerinden biri olan İnönü Caddesi, Belediye İşhanı’ndan itibaren, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne kadar yenilenmeye başlandı. Seçime birkaç ay kala başlanan bu çalışmada sona gelindi demeyi istedik ama maalesef bu aşamada değiliz.
Kaldırımlar bazı kısımlarda genişletilirken, bazı yerlerde eskisi gibi bırakıldı. Daha dün bir, bugün iki
yapılan kaldırımlar hemen domates kasalarıyla, tüplerle, giysi stantlarıyla, kürekle, kovayla dolmaya başladı.
Yâhu yeter artık! Bu ilçenin de modern bir görüntüye kavuşma hakkı yok mu? Nedir bu rezâlet?
Hele ki caddeyi araç girişi yapılmasın diye, caddenin baş tarafına koyulan o ucûbe beton parçası nedir? Nerde gördünüz bir eşini daha? Hangi modern şehirde yol böyle kapatılıyor? İnsaf yâhû...
Kaldırımın genişlemesi de fırsat bilinerek, hemen
doldurma işlemlerine başlandı. Başkan Şefik Türkmen caddenin yapımını ara ara tâkip ediyor. Dün de onu yine cadde üzerinde gördük. Şahsımızı doğrudan ilgilendirmeyen bu konuyla ilgili başta serzenişlerimiz onadır.
Sayın Başkan, lütfen bu konulara müdahâle edin. İnönü Caddesi, eski İnönü Caddesi olmasın! Devâmında diğer caddelerde de artık stantlar dışarı
atılmasın, insanlar bu ilçede rahat rahat gezsinler, bir ferahlık hissetsinler. Salı günleri başta olmak
üzere diğer günler bu ilçede dolaşmak ıstırap olmasın.
Bu konuyla da alâkadar olmak üzere bir önerimiz var. Sayın Başkan lütfen Salı günleri İnönü Caddesi’ni trafiğe kapatın. Açıldıktan sonra, ilçenin en yoğun günü olan Salı günleri caddede vatandaşlar rahatlıkla gezsin, dolaşsın… Güzel olmaz mıydı? Ayrıca, cadde lütfen bir an önce bitirilsin ve Akçaabatlılar’ın hizmetine kavuşsun…
***
Birkaç söz…
Yazımın bu kısmına kadar okuma zahmetine katlanan okurların, devâmı için aynı zahmete katlanmak mecburiyeti yok. Bu yüzden yazının bu bölümünü ayırdım. Bir önceki yazıya da bu yönde olumsuz bir eleştiri gelmişti. İnsanlar birilerine yazılmış yazılardan hoşlanmıyor ve okumak istemiyor. Haklıdırlar! Biz de içi boş teneke kutusu kadar değer vermediğimiz fikirler ve onların sâhiplerine cevap vermeyi kendimize yakıştırmasak da, kimi zaman birilerinin haddini bilmesini gerektiğini düşündüğümüzden kendimizi alı koyamıyoruz.
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi ilçemizde yayım yapan Akçaabat Yeni Haber Gazetesi’nin bu milletin değerleri ve ona bağlı olarak askerlikle sorunu olan, iftirâcı bir köşe yazarı var. Sâyemizde böyle bir köşe yazarının olduğunu da öğrenmiş olmanızdan mutluluk duyacak ki, ikidir bize sataşmakta ve oldukça boş olan zamanını bu işlere harcamaktadır.
Mevzû bizim iki önceki yazımızla başlamış ona göre. Güyâ biz ona hakâret etmiş, ‘hain’, ‘namert’, ‘ödlek’, ‘ağzı salyalı’ demişiz… Şu bilinsin ki biz kimsenin şahsını hedef alarak, bir şey söylemedik. Ortaya bir şeyler attık. Bu da üstüne alındı! Üstüne alınıyorsa, ‘sen üstüne alınma sakın haaa’ da diyecek değiliz elbette…
Neden yazının üst kısmında bu şahsa iftirâcı dedim ona gelelim… Yazdığım yazıya cevap vermek istemiş de… Bunu sitenin yöneticisine demiş de… O da ‘tamam gönder’ diye cevap vermiş de… Mahkemeye gitmeden tekzip ettirmek istemiş de… Ama site yönetici yayınlamamış…
Site yöneticisi Derviş Bey, bana cevâbı iletti –bir haber değeri taşımadığından- ben cevap metnini, bir sonraki köşe yazımda –aynen yayınlamak- üzere elimde tutmaya başladım. Daha ikinci günü ‘yayınla-yayınla’ diye çemkirmeye başlayan bu şahıs “kirli savaş” diyerek vatan savunmasını bilmediği gibi, neyin haber olup-olmayacağından da habersiz. Kendisine cevâbını köşe yazımızda aynen yayımlayacağımızı söylememize rağmen bugün, "açıklamamı yayınlamadılar" diye iddiâlar ortaya atıyor.
Bilmesini beklemiyorduk elbette… Gazetecilik mesleği ve ona bağlı habercilik yapan kişilerin emekleriyle çıkan gazetede 2 haftada bir, fosilleşmiş düşüncelerin ekseninde bir şeyler karalayan bir kişinin elbette haberi, haberciliği bilmesini beklemiyoruz. Bir de mahkeme falan bir şeylerden söz ediyor! Biz kimseye hakâret etmedik. Hakâret ettiğimizi düşünüyorsan, bunu köşe yazın içerisinde değil sana en yakın adliye merciinde çözersin! Buyur… Halep oradaysa, arşın burada! Sorularını yanıtsız bırakmışım… Daha önceki yazıda da belirttim. Sorularını kayda değer görmediğim gibi, dikkâte de almıyorum. Bizi tanıyanlar bilir, sor bakalım sorularına cevap verebilir miyiz veremez miyiz? Sorularına girsek, çıkar mıyız çıkamaz mıyız… Bu bahsi burada kapatıyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.