Herkes ağzına kadar başkası dolu...
Başkayım ben, benim başkalığım başkalarının başkalığından...
Başkalaşmak..
Başka bir insan olmak, kendimiz yerine...
Uzak DÜŞler ülkesi...
Yanı başımızda duran KENDİMİZden başka...
Aramızda fark var şarkıları gündeme geliyor...
Olması gerekenlerin adına iyilik koymuşlar...
Neler mi saçmalıyorum? Hakılsınız. Ama şunu söylemek istiyorum, bir önceki cümlenin hükmünü kaybetmeden.(Ama kelimesi bir önceki cümlenin hükmünü kaybettirirmiş). Yıllar önce okuduğum ve kitap vardı. Hatta filmi de var. ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ! Eğitim sisteminin nasıl olması gerektiğiyle ilgili bir film ve kitap. Kitabın aynısını filme çekmişler. Oyunculardan bir tanesi de Robin Williams. Bu filmden neden mi bahsettim? Yazacağım iki ayrı konunun bütünü bir filmde çok güzel işlenmiş. Filmde şöyle de bir dize var. O dizeyle konuya dönelim. "Farklı olmak kendin olmaktır." Çok doğru bir söz. Bu nedenle tekrar büyük harflerle yazmak istiyorum. "FARKLI OLMAK KENDİN OLMAKTIR." Her insanın parmak izi FARKlıyken, biz kime benzemeye çalışıyoruz?
Aslında bizim suçumuz yok! SİSTEM (Sİstem = Adaylardan alınan para) böyle gerektiriyor. Bize Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'nden bahsettiler. Uygulamamıza izin vermediler. KISA cevaplı sorulardan, UZUN bir hayat beklediler. Çocukluğumuzu görmeden büyüttüler. Büyüdünüz dediler. Gri bir dünya bıraktılar bize. "Siyah beyaz yoktur, Binlerce gri vardır."derken bir ressam, asıl bizden bahsetti. Sınav gençlerinden! Sözün SINAVlara geleceğini nasılda tahmin ettiniz. Hayat bir sınavken, sınav kurbanı olduk. Niye mi bu sözler? Geçen hafta KPS sınavına girdim. 835.320 aday sınava girdi. 24.910 kişi de öğretmen olmak için ter döktü. Ben de 24.910 kişi arasındaydım.DÜŞlerimi başka baharlara erteledim yine. DÜŞlerim DÜŞüş oldu. O gün herkesin derdi aynıydı. "Başkası" dolu değildi. FARKlı değildik. Gençlik ordaydı. Yani GELECEK ordaydı. Beyin göçü yaşanıyor. Bildiğimiz bir beyin göçü değil bu. Beyinler GÖÇMÜŞ! Geleceğin yüzü asık. Aşık değil. İş olmadan "SEVGİ" olmuyor. Gülmek uzak başkente göçmüş. Mevlana'nın sözü unutulmuş. Herkes kolayına kaçmış. Kabuğuna çekilmiş. Paylaşılmıyor "BİLGİ" ve "SEVGİ"ni. Herkes herkesi rakip görüyor. "Nasılsın?" sorusundan önce "Sınava çalıştın mı?Sınav nasıldı?" sorusu soruluyor. Kimi kime düşman ediyoruz?
O kalabalıkta yine yalnızlaştım.
Beni anlamıyorlar. Yalnızlaşıyorum.
Duyuyorum...
Biz, zamanımızda böyle yapardık.
Sizin zamanınızdı.
Bize zaman bırakmadılar. A kentinden b kentine, 1 dakikada çözülmesi gereken soruyu, a ve e şıkkıları arasında gittik. Sorular ŞIKlık yarışındaydılar. Canımızı yaktılar. İç açılaların toplamını sordular, biz de iç "acı"larımızı söyledik.
Yaşım 24. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasından 3 yıl geçmiş. Sınav güvenmemektir! Gençlere güvenilmiyor. Oysa insanlara güvenmeyi anlatıyorlar. Tamam! Gençlik dogru yola gitmiyor. Klavyedeki 32 harfe bağlı kalıyor. Her şeyin sahtesinin olduğu yerde GERÇEK bir şeyler arıyoruz.
Mevlana Hazretleri der ki: "İnsan dilinin altında gizlidir." Dilimin altındaki gizli olmayan gerçekleri öğrendiniz.
Büyükler, Bize plastik çiçeklerden GRİ BİR DÜNYA bıraktıkları için size TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİRİM. Lütfen! Kredi kartına taksit yapın. Çünkü "İş"sizim.
Bugün ağzına kadar "başkası" doluydum. BOŞtu hayatım, ne kadar DOLU olabilirdim. DOLUYUM bulutlar gibi... Dokunsanız ağlayacağım.
Özür dilerim. Anlatmak istediğimi anlatamadım. Konu bütünlüğünden koptuğum için eleştiriler alacağımıda biliyorum. FARKINDAYIM! Ne yapayım? Bu gün ağzına kadar "BAŞKA" doluyum....
Not: "Ölü Ozanlar Derneği" kurugusundan bahsetmedim. Çünkü izleyeceğinizi ya da kitabı okuyacağınızı bildiğim için bahsetmedim. En önemlisi bazı bilgilerin ne kadar boş oldugunu anlayacaksınız.! Beni anladınız mı?
Not: Bu yazı başka bir sitede yayınlanmıştır ve arşiv olarak buraya eklenmiştir...