AKÇAABAT SEMPOZYUMU
AKÇAABAT SEMPOZYUMU
Akçaabat Belediyesi tarafından organize edilen “Dünden Bugüne Akçaabat Sempozyumu” için geri sayım başladı. Sempozyumda sunulacak bildirilerin özetler üzerinden belirlenmesi süreci 6 Nisan’da tamamlandı. Bildirileri sunulmaya değer bulunan akademisyenlere geri dönüşler yapılırken, toplanan kurul sempozyumun oturumları ve bu oturumlarda sunulacak bildirileri de belirleyerek ana programın taslağını belirledi.
26-28 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan sempozyumun ilk iki gününde sunulacak olan bildirilerin özetlerini görme imkânı buldum. Akçaabat için büyük bir bilgi hazinesi niteliğindeki bu bildiriler tarihimize olduğu gibi günümüze de ışık tutacak nitelikte. Doğrusu şimdiden sempozyumu iple çekmeye başladım.
Akçaabat’ın tanıtımı için de bulunmaz bir reklam fırsatı yaratan sempozyuma emeği geçenleri bir kez daha kutluyorum.
Gazetecilik
HP tarafından Rusya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Ukrayna, Türkiye, Güney Afrika, Yunanistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Romanya, Macaristan ve Slovakya'da, 1.653 kişinin katılımıyla meslek tercihlerine ilişkin araştırma yapıldı.
Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye'deki ebeveynler, çocuklarının meslek tercihinde, “mühendislik”, “girişimcilik” ve “yaratıcılık tabanlı çalışmaları” ön plana çıkarırken, oyuncu ve sporcu olmasını istemedi.
Türkiye'deki ebeveynlerin yüzde 22'si çocuklarına doktorluğu yakıştırırken, aileler için en gözde ikinci meslek yüzde 13'lük oranla bilim insanlığı oldu.
Orta ve doğu Avrupa'da da ebeveynlerin çocukları için seçtiği meslek tercihlerinde de ilk sırayı doktorluk, ikinci sırayı avukatlık aldı. Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Afrika, Türkiye ve Yunanistan'ı içeren Orta Doğu, Afrika ve Akdeniz bölgelerinde ebeveynlerin yaklaşık yüzde 17'si yine çocuklarının doktor olması yönünde görüş bildirdi.
Türkiye’deki velilerin meslek tercihlerine göre yapılan sıralamanın en altında yüzde 1’lik bir tercihle gazetecilik de yer alıyor. Bizi gaza getirip, demokratik düzenin dördüncü kuvveti olarak gören zihniyet galiba değişiyor. Çünkü eğer öyle olsaydı bizim veliler mutlaka gazeteciliği ilk tercih olarak gösterirlerdi.
Neyse, bu bizi fazla alakadar etmiyor. Biz unumuzu eleyecek aşamaya geldik sayılır.
Ama bizim mesleği seçecek gençlere ben yine de bu anketi hatırlatayım istedim.
Ne akilem ne divane
Yunus Emre’nin “Gel gör beni aşk neyledi” şiirini mutlaka hatırlarsınız. Tümüne olmasa bile en azından şiirin ismini de oluşturan nakaratına aşinalığınız vardır.
İlk kıtası şöyle başlıyor şiirin:
“Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi”
Akil sözü bir bu şiirden yer etti kafamda, bir de Hababam Sınıfı'nda gözleri iyi görmeyen, Milli Eğitim Müfettişi Hüseyin Şevki Topuzuu çocuklardan biri zannettiği için okul müdürü tarafından okuldan atılan, ama Bakan’ın da hocası olduğu için tekrar geri alınan matematik hocasının adı olarak.
Her ikisi de akılda kalıcıydı.
Ama hükümetin belirlediği 7 bölgelik heyetler ise bundan sonra “akil” sözcüğü denilince ilk akla gelecek şey olacak.
“Akil” kelimesini severim ama heyet adı olunca birden antipatik gelmeye başladı. “Ne yani,biz divane miyiz” diyenler arasında ben de varım.
Başka bir ad bunabilirdi.
Hatta yeni bir ada gerek bile olmazdı yapacağı iş itibariyle. Çünkü onların yapacağı işi yapan bir heyetin daha önce de kurulduğunu tarihimize bir göz atsak hemen görebilirdik.
Tarihimize baktığımızda böylesi bir heyetin Osmanlı’nın son yıllarında da kurulduğunu görüyoruz.
Şehirlerin yönetimi ve vilayetlerde yapılacak ıslahatın uygulanmasıyla ilgili olarak 31 Mart 1919’da Sadaret’te bir toplantı yapıldı. Aynı günlerde Sadrazam Damat Ferid Paşa, şehzadeler başkanlığında vilâyetlere, mülkiye, ilmiye ve askeriyeden seçilecek kişilerden oluşacak birer “heyet-i fevkalâde” gönderilmesi fikrini benimsedi. Sadrazama göre heyetler, “hukuk-u mukaddese-i devlet ve milletin sıyânetine çalışılacağı” hakkında halka, padişah adına teminat vereceklerdi. Bu heyetler kuruldu da. Adına “Heyet-i Nasîha (Nasihat Heyetleri)” denildi.
Bu heyetle ilgili olarak Atatürk Araştırma Merkezi’nin dergisinde şu bilgilendirme notu var:
“Mondros Mütarekesi’nden sonra Osmanlı padişahı ve hükümetinin izlemeyi plânladığı yeni politika sonucu kurulan Heyet-i Nasiha, Anadolu’da parlak törenlerle karşılanmasına rağmen istenilen başarıya ulaşamamıştır. En azından, beklenen asayişi sağlayamadığı gibi Anadolu’da girişilen işgalleri de önleyememiştir.
Oysa heyetin kurulup Anadolu’ya hareket ettiği günlerde kamuoyu oldukça iyimserdi. Özellikle Anadolu Türk halkının kutsal bağlarla bağlı olduğu Osmanlı hanedanına mensup bir şehzadenin başkanlığını yaptığı heyeti heyecan ve umutla karşılaması iyimserliği artırdı. Ancak, heyete azınlıklardan da üye alınmasına rağmen, bu azınlıkların Osmanlı egemenliğinden ayrılma arzularına engel olamadı. Osmanlı Hükümetinin bu iyi niyetli girişimi, azınlıklar bahane edilerek haksızca İzmir’in işgalini önleyemedi.”