Lütfen cevap veriniz...
Yaz ayları Akçaabat için düğün ayları. Birlikte yaşama ilk adımlarını atmanın mutluluğunu akrabaları ve dostlarıyla yaşamak isteyen gençler birbiri ardına evleniyorlar.
Bize de birçok davetiye geliyor. Ancak bazılarına katılabiliyoruz. Geçen hafta da 10"un üzerinde düğün davetiyesi geldi.
Bu davetiyelerden birini de Belediye Başkanı Şefik Türkmen gönderdi. 28 Haziran"da oğlu Alper"i evlendiriyormuş. Düğün de Körfez Restaurant"ta olacak.
Birçok kişiye de gitmiş bu davetiye.
Ama düğünden çok, davetiyenin altına düşülmüş not konuşuluyor bugünlerde.
Lütfen 23 Haziran 2008 tarihine kadar cevap veriniz deyip, telefon numarasını yazmış Türkmen ailesi. Çoğu kişi yadırgadı.
Ama benim hoşuma gitti.
Öyle ya yüzlerce, belki de binlerce kişiye davetiye gönderecek, ona göre bir planlama ve anlaşma yapacaksın, sonra da ya yarısı gelmeyecek zarara gireceksin, ya da fazla kişi gelecek mahçup olacaksın.
Bence örnek alınabilecek bir davetiye bu.
Hem yiyecek gönderdi, hem de parasını şeytana ödetti...
Yaşlı teyze oldukça dini bütün bir insanmış... Her sabah kapısının önüne çıkar bakkal çırağının bıraktığı ekmeği alırken yüksek sesle dua edermiş:
Tanrım bize verdiğin nimetler için sana şükürler olsun."
Her seferinde de anında komşusu bağırırmış.. Tanrı yok kadın!. Tanrı yok!.
Yaşlı teyze kızarmış kızmasına ama, yine her sabah duasını edermiş..
Komşu da inadından hemen aynı çığlığı atarmış..
Bir gün komşu, yaşlı teyzeye bir oyun etmeye karar vermiş..
Bakkala gidip bir sürü meyve, sebze, yiyecek, içecek alıp poşetlere doldurmuş, gece yarısı da sessizce yaşlı teyzenin kapısının önüne bırakmış..
Ertesi sabah teyze kapıyı açıp da yığınla poşeti görünce sevinçle bağırmış:
Şükürler sana Tanrım, gönderdiğin her şey için sana şükürler olsun...
Ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş: Tanrı yok kadın Tanrı yok!.. O yiyecekleri ben aldım sana!.
Yaşlı teyze hiç istifini bozmamış:
Yüce Tanrım sana ne kadar şükretsem az!. Hem bu yiyecekleri göndermişsin bana, hem de parasını şeytana ödetmişsin!
Bir önceki hafta Yaylacık Sanayi Sitesi"nde tatlı bir heyecan vardı. Yıllardır arzu ettikleri sitelerinin asfaltlanması işi nihayet yapılacaktı.
Milletvekili Mustafa Cumur verdi-ği sözü tutmuş, Karayolları"ndan 700 ton asfalt temin etmiş, Karayolları ekipleri asfaltı taşıyacak, Özel İdare ekipleri de serecekti. Akçaabat Belediyesi ise zemini asfalt dökülmesine müsait hale getirecekti.
Ama olmadı. Belediye Başkanı Şefik Türkmen, Benim asfalt ekibim varken neden Özel İdare dedi ve zemini hazırlama işini yapmadı.
Tabii asfalt da gelmedi.
Arada olan Yaylacık Sanayi Sitesi sakinlerine, bir de iki taraf arasında aracılık yapmaya çalışan AK Parti Belediye Meclisi Grup Başkanı Osman Parlayan"a oldu.
Aradan bir hafta geçti. Bu kez aracılık işini Belediye Meclisi üyeleri Cemal Baş ile Bilal Duran üstlendi. Orta yol bulundu.
Karayolları ekipleri asfaltı getirecek, Belediye ekipleri ise asfaltı serecekti.
Yaylacık Sanayi Sitesi sakinlerini yine heyecan sardı ama biraz da temkinliydiler. İlk kamyonun asfaltı dökmesiyle gözleri ışıldadı hepsinin. Yılların özlemi birkaç saat içerisinde sona erecekti. Öyle de oldu.
Peki, bu kadar güzel bir manzaranın yaşanması için neden bir hafta fazladan beklendi?
Galiba empati eksikliğinden.
En azından ben öyle düşünüyorum.
Evet, bu işi Mustafa Cumur yaptı.
Kim Mustafa Cumur?
Trabzon Milletvekili. Hem de Akçaabatlı bir Trabzon Milletvekili. Tabii ki Akçaabat"a hizmette her zaman ön ayak olacak. Bundan daha doğal bir şey yok.
Yapılacak hizmette Akçaabat Belediyesi"ne masraf çıkarmak istememesinden de doğal bir şey yok.
Peki, Şefik Türkmen kim?
Akçaabat Belediye Başkanı.
Tabii ki Akçaabat"a hizmet edecek, tıpkı bu zamana kadar yaptığı gibi.
Ama kendi iştigal alanında yapılacak işlerden bilgilendirilmeyi istemesi de doğal.
O zaman bu tantana niye?
Dedim ya empati eksikliğinden.
Ne mi yapmaları lâzımdı.?
Madem kendilerini birbirlerinin yerine koyamadılar, bari yaşlı teyzenin yerine koysalardı.
Hizmeti kim yaptı? Kim ne derse desin, inkâr etmeye de çalışsın Mustafa Cumur yaptı. Yani komşu istediği kadar Tanrı yok desin.
Peki Başkan ne yapmalıydı bu durum karşısında?
Onun istediği zaten Akçaabat"a hizmet, kendisine kaynak yaratılması değil miydi? O zaman yaşlı teyzenin şükretmesi gibi bir şükrü de mi beceremedi Sayın Başkan.
Mutlak yaşamaksa amaç / Bu ilde yaşadı Tomaç
Birlikte hacca gidecektik. Aynı anda yazıldık. Kur"ada ben çıktım, o kaldı.
İki sene sonra gitmesi nasipmiş. Ben yoktum ama Celil Uzun ağabeyim beni aratmamış ona, bol bol da adımı zikretmişler o mübarek yerlerde.
Hac dönüşü hemen Trabzon"daki evine koştum. Elini öptüm. Son oturma gecesiydi. Ağladı. Gelmeyeceksiniz diye düşündüm dedi.
Fotoğrafımız oradan kalma.
Birkaç kez daha haberleştik, ama görüşemedik. O görüşmemiz meğer son görüşmeymiş.
Hastalandığı, hastaneye kaldırıldığını duydum. İşlerim yoğundu.
Bu hafta hastaneden çıkar nasılsa; Bahçecik"teki evine gider yemyeşil ağaçlar içinde oturur yine eskisi gibi çayımızı yudumlarız. dedim.
Öyle de yaptım. Ama neşe yoktu bu gidişimde. Önce evinin yanındaki camide cenaze namazını kıldık, sonra da biraz yukarıdaki kabristana defnettik onu. O da, ben de yeşilliklerin arasındaydık. Ama çay içemedik, gülemedik de.
Bir şiirinde;
Mutlak yaşamaksa amaç
Bu ilde yaşadı Tomaç
Fark etmeden ağardı saç
Bir başkadır Trabzon'um
demişti. Sen de bir başkaydın Mustafa amcam. Fark etmedim bu kadar erken gideceğini. Nur içinde yat.
Seni özleyeceğim.