AK PARTİ KONGRESİ VE OSMAN ÇAVUŞ

İsmail TOPAL

 

Adalet ve Kalkınma Partisi'nde kongre sürecinde işletilecek takvimin belli olduğuyla ilgili haberimizi gazetemizin haber sayfalarında okumuşsunuzdur.

Bu süreç, AK Parti için öylesine geçiştirilecek bir süreç değil. Bu süreç, kelimenin tam anlamıyla bir devrin kapanması anlamına geliyor.

Yani Osman Çavuş'suz bir döneme girilecek yeni dönemde.

Osman Çavuş'a olan sevgimi herkes bilir. Teşkilâtçılıkta üstüne olmadığını, sadece ona duyduğum sevgiden ötürü ben değil, neredeyse ümmet-i Muhammet dile getiriyor.

Yani yeni döneme başlamak AK Parti için hayatî bir önem taşıyor.

Gerçi Sayın Çavuş daha önce yaptığı açıklamalarda “partimizin her üyesi her kademede görev yapabilecek kadar değerli isimler” diye ifade etmişti ama benim şahsi kanaatim, AK Parti'de, Osman Çavuş gibi başkanlık yapabilecek tek bir kişi bile olmadığı yönünde.

Bu düşünceme itiraz edenler olacaktır mutlaka ama bu itirazların; parti içinden gelenleri ancak “nezaketen itiraz”, parti dışından gelenleri ise “yok addedilebilecek itiraz” mahiyetindedir benim için.

Parti içerisinden gelebilecek itirazlara “nezaketen” dememi gerektirecek tespitimi, zaten şimdilerde Osman Çavuş'un yeniden aday olabilmesi için yoğun bir şekilde kafa yorma faaliyetlerinin yürütülüyor olması doğruluyor.

Ama bütün bu uğraşılar nafile.

Osman Çavuş'un bir daha ilçe başkanlığına aday olması mümkün değil.

Partinin tüzüğü bir kere buna müsait değil.

Siyasi Partiler Yasası'na göre AK Parti için mutlak bağlayıcılığı olan AK Parti Tüzüğü'nün “Genel Esaslar” başlıklı Üçüncü Kısım'ının İkinci Bölüm'ünde yer alan İkinci Ayrım'daki 31. madde aynen şöyle:

“Aynı kişi, en fazla üç olağan dönem ilçe başkanı seçilebilir.”

Osman Çavuş da 10 Mayıs 2003 tarihinde Akçaabat Düğün Salonu'nda yapılan AK Parti Akçaabat 1. Olağan Kongresi'nde, 11 Şubat 2006 tarihinde Darıca Water Paradise Oteli'nde yapılan AK Parti Akçaabat 2. Olağan Kongresi'nde ve 23 Ağustos 2008 tarihinde Kültürpark'ta yapılan AK Parti Akçaabat 3. Olağan Kongresi'nde ilçe başkanı olarak seçildiğinden ötürü parti tüzüğüne göre, bırakın bu dönem, eskilerin tabiriyle “sittin sene” artık AK Parti İlçe Başkanlığı için seçime giremez.

Peki, bu kadar açık bir hükme rağmen, Osman Çavuş'un yeniden aday olabilirliğini gündeme getiren partililerin bunu başarmaları mümkün mü? Yani, yine eskilerin tabiriyle bu konuda bir “hile-i şer'i-ye” mümkün mü?

El cevap, bu da mümkün değil.

Öncelikle “en fazla üç olağan dönem ilçe başkanı seçilebilir” hükmü, kongreyle bağlı bir hüküm değil.

Yani Osman Çavuş'un velevki, şu anda bazılarının uğraştığı gibi, başkan olarak değil de üye olarak yönetime seçilmesi durumunda, göreve seçilen başkanın istifasıyla yönetim kurulunda yapılacak bir oylama ile yeniden ilçe başkanı olması da mümkün değil.

Çünkü Çavuş başkanlıkta üç olağan dönemini doldurdu. Yani yönetim kurulunun da Çavuş'u böyle bir takiyye ile ilçe başkanı seçmesi mümkün değil.

Tüzükteki sihirli cümle “üç olağan dönem seçilebilir” şeklinde.

Yani Çavuş'un başkanlık için seçilebilirlik şansı ne kongrede, ne de yönetim kurulunda kalmadı.

O, miadını doldurdu.

Ama dedik ya, hile-i şer'iye öyle yabana atılır bir şey değil.

Yönetim kurulu bir oldubittiye getirdi ve Çavuş'u yeniden başkan seçti.

O zaman ne olacak?

O zaman da mümkün değil.

Bu kez de AK Parti Teşkilat İç Yönetmeliği buna izin vermiyor.

Bu yönetmeliğin “Teşkilat İlkeleri” başlıklı 28. maddesi “Partide atama veya seçim yolu ile yapılacak görevlendir-melerde aşağıdaki ilkelere uyulması esastır” diyerek 7 madde sıralamış.

Bu maddelerden “f” bendinde yer alan uyulması esas olan ilke şöyle:

“Siyasi partilere üye olmasında yasal sakınca olmayan kişilerden, kamu kurum ve kuruluşlarında veya bunlara bağlı şirket, teşebbüs, teşekkül ve iştiraklerde çalışanlar, bu görev ve hizmetlerinden ayrılmadıkça teşkilât kademe başkanı olamazlar.”

Osman Çavuş bildiğiniz gibi Fatih Devlet Hastanesi'nde görev yapıyor.

Eğer yönetim kurulu oldubittiyle böyle bir seçim yaparsa yönetmeliğin bu maddesinin son bendi gereğince Çavuş MKYK tarafından anında görevden alınır.

Çünkü 28. maddenin “g” bendi şöyle diyor: “Yukarıdaki hükümlere aykırı olarak görev alanların partideki görevine MKYK kararıyla son verilir.”

Yazımın başında söyledim: AK Parti'de Osman Çavuş dönemi fiilen 23 Ağustos 2011 Salı günü sona erdi.

Bu sona ermenin, parti genel merkezi tarafından biraz rötara tabi tutulmanın şimdi AK Parti İlçe Teşkilâtı için avantaja dönüştürülmesi gerekiyor.

Bu da, AK Parti İlçe Başkanlığı için aday olacakların şimdiden ortaya çıkması, kabul ederler mi bilmem ama ilçe kongresinin yapılacağı 31 Aralık 2011-26 Şubat 2012 tarihine kadar, başkanlık konusunda Osman Çavuş'un rahle-i tedrisinden geç-meleriyle mümkün olacaktır.

Bu rahle-i tedrise itiraz edecek olanların ise başkanlığa adaylıklarını hemen açıklamaları ve ilk iş olarak da Teşkilat İç Yönetmeliği'nin 28. maddesinin uygulanması için partilerinin MKYK'sına başvurmaları menfaatleri icabıdır.

 

BEN DE İSTEREM

Kur'ân-ı Kerim'in Şuara Suresi'nin 214'üncü ayetine göre dini tebliğ görevi “en yakın akrabalardan başlamak üzere” tüm Müslümanlar için bir mükellefiyet.

Bu mükellefiyeti karınca kararınca biz de yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu konudaki arzumuzu bizi tanıyanlar bilir.

İletişim Fakültesi'ndeki tedrisatımın ardından bir dönem İlahiyat Fakültesi'ne de girmek için çaba harcamış bir kardeşinizim.

O dönem, düz liseli olmama rağmen bu fakülteye girmeme ramak kalmıştı. Sadece 1 puanla kaybetmiştim üniversite sınavını.

Bir daha da girmek nasip olmadı.

Ama şimdi elime bulunmaz bir fırsat geçti.

Artık camilerde de vaaz verebileceğimi anladım.

Nasıl mı? Geçtiğimiz günlerde, bir camimizde, ismi lazım değil, bir belediye başkanımız yatsı namazı öncesinde hem vaaz verdi hem de namazı kıldırdı.

Evet, yanlış okumadınız... Bir belediye başkanı hem vaaz verdi, hem de namaz kıldırdı.

“Yani hem Diyanet İşleri Başkanlığı'nın emrine muhalefet edilmiş hem de Akçaabat Müftüsü Yakup Baki'nin göreve başladığında tüm personeline tebliğ ettiği 15 Eylül 2008 tarihli yazısına muhalefet edilmiş.” diye düşündüm. Ama bunun mümkün olamayacağı, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacağı geldi aklıma sonra.

O zaman, geriye camilerdeki kürsüleri ve mihrabı din adamı (!) olmayanlara da açılmış olduğuna kanaat getirdim.

Sizin huzurunuzda ben de Müftü Bey'den görevlendirme istiyorum. Ben de namaz kıldırmaya değil ama vaaz vermeye talibim.

Neticede biz de bur kamu görevi yürütüyoruz. Hem de belediye başkanları gibi siyasi bir mecra içerisinde yapmıyoruz bunu.

Öyle cami ayrımım da yok. Her camide vaaz verebilirim. Yeterliliğimi ispat için sınava da girmeye razıyım.

İnşallah Sayın Müftü “olur mu öyle şey” demez bana.

Çünkü olduğunu gördük.

İnşallah “haberim yok” da demez Sayın Müftü.

Çünkü “yarım doktorun candan, yarım hocanın da dinden ettiği bir dönem” yaşadığımız aşikar.

Hz. Ömer'in  “Fırat kıyısında bir kurt, aşırsa bir koyun'u. /Gelir de adli ilahi Ömer'den sorar onu” şeklindeki meşhur ifadesini hepimiz gibi Müftü Bey de biliyordur mutlaka.

Herhalde Fırat kadar uzak bir coğrafyadan değil, Akçaabat'ın merkezindeki en büyük mahalleden haberi olmadığını düşünülemez Sayın Müftü'nün.

Yoksa yanılıyor muyum?