De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık ona yönelin ve ondan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay hâline!”
Böyle buyuruyor ulu yaradan kutsal kitabının 41. suresinin 6. ayetinde. Allah, elçisinden kendisinin de diğerleri gibi bir insan olduğunu anımsatmasını istiyor. Ayrım noktası ise elçilik göreviyle birlikte peygamberin vahiy alıyor olması. Ve ekliyor: Allah’a ortak koşanların vay hâline!
Geçtiğimiz cuma günü Kavaklı Rahman Camisinde idik. Murat Hoca hutbedeki konuşmasını bitirdikten sonra karşısında topluluğa çağrıda bulunmaya başladı. Kadir Gecesi cami sabaha kadar açık tutulacak falan diye. Allah’ın evinin kapatılıyor olduğu anlamı da çıkıyor bu cümleden ama buraya fazla takılmadık.
Sonrasında Murat Hoca başladı… “Sakal-ı şerif de sergilenecek camimizde.” dedi. İçinde bulunduğumuz topluma çok da yabancı değil. Şaşırmadım elbette bu cümleyi duyunca. Ramazanın başlamasıyla birlikte İstanbul’da “Oruç Baba” diye adlandırdıkları kişinin kabrine yığılan ve ölüden medet umanların olduğu ülkede bu hafif bile kalırdı!
Belki yazdıklarımız birilerinin hoşuna gitmeyecek belki de bir tesiri bile olmayacak! Ama biz yazacağız. Hakkı, doğruyu savunmaktan geri durmayacağız! Doğruyu anımsatacağız. Yazımızı okuyup aklını biraz da olsun kullanabilecek birkaç kişi bile olsa onlara sesleniyoruz: Allah’ın evinde sakalın, kılın ne işi var?
Döneminin ahlâk, fazilet ve erdem simgesi olan Allah’ın elçisi kime sakalını verip de bunu saklayın ya da Müslümanlara ulaştırın ve hatta mescitlerde sergileyin demiştir? Allah’ın elçisi sakalını, bıyığını mescitlerde sergiletmiş midir? Bugün elçi aramızda olsa böyle bir putlaştırma içine girenlere sizce ne derdi?. Allah aşkına okumaz mısınız? Düşünmez misiniz? Allah, kitabında sıkça tekrar ettiği “Akıl etmez misiniz?” cümlesi sizde hiç karşılık bulmaz mı?
Peygamber bize emanet olarak Allah’ın kitabını mı bırakmıştır yoksa sakalını mı bırakmıştır? Nitekim o sakalın ona ait olup olmadığı bile belli değil. Belli olsa da bir şey değişmeyecekti elbette ama nedir bu hâl? Şimdi kalkıp birileri “Olsun ya ne olacak hiç mi müzeye gidip bir şey incelemedin, bunun putçulukla ne ilgisi var?” diyebilir. Hadi desin. Yine Allah’ın ayeti karşısında kapı gibi duracaktır! 72. surenin 18. ayeti bakın ne diyor: Mescitler yalnızca Allah'a aittir. Öyleyse Allah ile birlikte hiç kimseyi çağırmayın.
Evet, Müslümanlar ibadeti yalnızca Allah’a özgüleyerek biraz düşünmeye var mısınız? Allah düşünmeyenleri pisliğe mahkûm eder. (10/100)
Diyanet, müftülük veya bu kurumlara bağlı Murat Hoca’mız… Bunlara sözümüz yok mu? Var, onlara da belki vardır ama söylesek tesiri ne? Murat Hoca’mızla elbette karşılaşır, konuşuruz ama diyanet için bir şey söylesen ne söylemesen ne…
Yazımızın sonunda birkaç gün önce Rahman'a kavuşan Türkiye'nin ve Trabzon'un büyük bilginlerinden felsefe-ilahiyat-hukuk uzmanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Hoca'yı rahmetle anıyoruz. Kendisi tıpkı sözünü ettiğimiz olaylarla; hurafelerle, bidatlarla, putçulukla mücadele etti. Ruhu şad olsun.
Saygılarımla