Çavuş'un Akçaabat haykırışı!

Berkant PARLAK

Haftasonu AKP’nin Akçaabat ilçe kongresi gerçekleştirildi. Biz de hem kongrenin havasını solumak, hem de kongreyi haberleştirmek üzere Erol Günaydın Sanat Merkezi’nde düzenlenen kongreye katılım sağladık. Daha önceleri Kültürpark Saray Restoran’da gerçekleştirilen kongre bu kez burada gerçekleşmişti.

Kongre bir süre sonra, konuşmacıların çokluğu ve uzun konuşmalarıyla birlikte bir ‘rutinliğe’ bağlandı. Hattâ partililerin bir kısmı salondan ‘hava almak üzere’ dışarı falan da çıktı. Bu sıradanlık ise eski ilçe başkanı Osman Çavuş’un kürsüye çıkmasıyla son buldu.

Çavuş öyle sözler sarf etti ki, salonun büyük bir kısmı içinden “Helâl başkanım” derken, birkaç kişi de bunu sesli olarak ifâde etti. Tabî Sayın Çavuş’un sözlerinden memnun olmayanlar da vardı elbette. Çavuş Akçaabat’ın hakkını –partisine ve partisinin yetkililerine- karşı savunuyordu.

Çavuş tam karşısında bulunan Trabzon milletvekilleri Aydın Bıyıklıoğlu ve Safiye Seymenoğlu’na, Çevre ve Şehircilik bakan yardımcısı Muhammet Balta’ya, AKP İl Başkanı Adnan Günnar’a üstü kapalı falan değil, doğrudan haykırıyordu ve şöyle diyordu: Akçaabat’a ne yaptık? Akçaabat hak ettiği durumda mı?

Genel seçimlerde, Akçaabat’a gelerek teşkilâta kendini tanıtan milletvekili aday adaylarının, bir şekilde Akçaabat’la bağ kurmaya çalıştığını ancak bu kişilerin daha sonra Akçaabat’a dönüp bakmadığını savunan Çavuş şöyle diyordu: “Milletvekili aday adayları geldiği zaman kendini tanıtırken, ‘ben yayladan komşuyum size’ der. Öteki ‘ben Akçaabat’ta okudum’ der. Herkes bir şekilde Akçaabat’la bağ kurmaya çalışır.”

Sayın Çavuş haklıdır. 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde aday adaylarının, ilçe teşkilatına kendini tanıtmaya geldiği toplantıda bir aday adayı Akçaabat’ta imam hatip lisesi okuduğunu, diğerleri de bir şekilde Akçaabat ile alâka kurmaya çalışıyordu.

Eski başkan Çavuş’un ‘özeleştiri’ anlayışının çok gelişmiş olduğunu biliyoruz. Zirâ ilçe başkanlığı döneminde düzenledikleri halka açık bir toplantıda, yaptıkları görsel sunumda Akçaabat’a yapılanların yanı sıra, yapamadıklarını da göstermişti. Yâni Çavuş’un bu kongrede bahsettiği adliye sarayı, halk eğitim merkezi bina sorunu gibi Akçaabat’ın birçok sorunu birkaç yıl önce Çavuş, “Biz bunları yapamadık ama yapmaya çalışacağız” demişti.

Sayın Çavuş “Yapacağız” dedi ama sonrasında ilçe başkanlığı görevini bıraktı. Bir siyâsî partinin ilçe başkanının “adliye sarayı yapmak” gibi bir yetkisi yoktur ama kamuoyu oluşturup, icrâ mercilerine bu durumu iletmek ve bu işi yaptırmak adına mücâdele etmek gibi bir etkisi olabilir. Çavuş da bunu kastederek, “Ben bu işin içindeyim ne yaptık? Adliye sarayı yaptık da mı duymadık? Okullar mı yaptık da duymadık? Halk Eğitim merkezi yaptık da mı duymadık? Ne yaptık arkadaşlar? Bunu söyleyelim. Ben bu işin içindeyim ne yaptık? Adliye sarayı yaptık da mı duymadık? Okullar mı yaptık da duymadık? Halk Eğitim merkezi yaptık da mı duymadık? Ne yaptık arkadaşlar? Bunu söyleyelim” demiştir. Çavuş’un dediklerine katılıyoruz, evet Akçaabat unutulmuştur. Çavuş’un sözleri kendisinin değil, Akçaabat’ın sözleridir. Karşısında duran makam ve mevki sâhiplerine karşı Akçaabat’ın hakkını o kongrede bir tek Sayın Çavuş savunmuştur. Akçaabat Sayın Çavuş gibi düşünmektedir.

ÇAVUŞ-NADİR İLİŞKİSİ İÇİN BİRKAÇ SÖZ

Osman Çavuş ve CHP’nin ilçe başkanı Mustafa Nadir aynı dönem AKP ve CHP’de ilçe başkanlığı yapan iki isim. Sayın Çavuş ilçe başkanı iken, CHP’li Nadir ile basın ve kamuoyu önünde öylesine tartışmalar yapıyorlardı ki, biz gazeteciler olarak bu tartışmayı ilgiyle tâkip ediyorduk. Gerek Sayın başkan Nadir’in o ‘nüktedan’ ifâdeleri, gerek sayın başkan Çavuş’un verdiği cevaplar ilgi çekiyordu. HAttâ kimi zaman arasındaki atışma o kadar büyüyordu ki, Akçaabat’ta bir haftalık gazete çıkana kadar Nadir’in 3, Çavuş’un da 3 ayrı açıklaması oluyordu bir hafta içinde. Sonra tabi açıklamaları derle, yaz-çiz tabi uğraştırıyordu basın mensuplarını.

Yaşça benden büyükler… İkisine de saygım vardır, bağışlasınlar ama anlatacağım şey de bir gazetecilik işidir. Akçaabat’ta bir gazetede çalıştığım zaman ikilinin tartışmalarının arttığı sırada bir güldürü çizimi (karikatür) yaptırmak aklıma gelmişti. Çavuş ve Nadir’i Hacivat ve Karagöz tiplemelerine koyacaktım. Tabi sonradan olmadı falan… Hacivat ve Karagöz ne kadar kavga etseler de birbirlerini seven ikilidir ve ikisinin arasında geçen konuşmalar dışarıdan zevkle izlenir. Üstte bahsettiğim durum gibi yâni.

Nadir’in adı isim verilmeden AKP kongresinde geçti. Yine Osman Çavuş’un ağzından tabi… Çavuş, kendinden önceki konuşmacıların “vefâ” sözcüğünü ağzına almasından bahsetmesine de atıfta bulunarak, “Bana kimse vefadan bahsetmesin” dedi. Merhum milletvekili Mustafa Cumur ve Akçaabat’ta partiyi kuranların ölüm yıldönümünde ilçe başkanlığından mesaj çekilmesini istediğini belirten Çavuş, zorla mesaj çekildiğini söyledi.

Tabi bunu söylerken CHP ilçe başkanı Mustafa Nadir’i kast ederek şunu da ekledi: “CHP ilçe Başkanına desem bana, ne demek bu Akçaabat’a Mustafa Cumur hizmet etmiştir  çekelim, derdi. Yani Çavuş, yine Nadir’den ve onun anlayışından bahsetti. Parti ve görüşleri farklı olsa da Sayın Çavuş ve Nadir’in birbirlerini seven iki dost olduğunu düşünüyorum. Sayın Nadir’i aradım ve kongredeki bu açıklamalar haber olmadan önce konuştum. “Osman Çavuş başkan sizin için böyle böyle dedi” dedim. Başkan Nadir ise “Evet, biz gerekeni yapardık elbette” dedi. İşte durum bundan ibâret.

Kongreye ilişkin; yeni seçilen Emre Akgün başkanı tebrik ederek, genç bir ismin başkan seçilmesinden duyduğum memnuniyeti ekleyerek birkaç söz daha etmek istiyorum. Kongre sırasında, salon dışında partililer arasında bir gerginlik yaşandı ve biz de daha gerginliğin ne olduğunu bilmeden oraya bir fotoğraf çekmek istedik.

Ekmeğini yaptığı haberden, çektiği fotoğraftan ve edindiği bilgiden kazanan basın mensubunun görevi bu değil midir? Tabi biz bunu yaptık diye AKP gençlik kolları üyesi bir şahıs, -serserice- ve defâlarca üzerime saldırdı ve beni dışarıya gelmeye dâvet etti. Bir türlü anlam veremediğim bu davranışa müdahale eden gazeteci ağabeyime de aynı hışımla saldırıya geçen bu şahsı, daha sonra başka bir partilinin yatıştırdığını öğrendim. Kendisinin yanına giderek “Sorun nedir?” diye öğrenmeye çalışmamdaki amaç gibi, burada da şunu ifâde edeyim belki anlayan olur: İnsanlar konuşa konuşa anlaşır.

Saygılarımla…