“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahir et gününe iman eden, namazlarını dosdoğru kılan, zekâtlarını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte, doğru yola erenlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 9/18)
“Kim Allah rızası için bir mescit yaptırırsa, Allah da bunun karşılığında ona cennette bir köşk ihsan eder.” (Buharî, Salât, 65; Müslim, Mesacid, 24,25. 6)
Cami, bir araya toplayan, mescid ise secde edilen yer anlamına gelir. Türkçemizde küçük olan ibadet yerlerine mescit, büyük olan yerlere de camii denir. Her dinin kendisine özgü ibadet mekânları vardır. Hıristiyanların kiliseleri, Yahudilerin da havraları vardır.
İbadet etmek, insanlar için fıtri, manevi bir ihtiyaçtır. İslâmiyet bu ihtiyacın karşılanmasıyla ilgili esas ve usulleri bize bildirmiştir.
İbadetlerden bazıları ferdi, bazıları da cemaat halinde yerine getirilmektedir. Cuma ve bayram namazları ibadet mekânlarında yerine getirilir. İşte bu mekânlar camiler ya da mescitlerdir.
İslâmiyet’te ibadet yerlerinin yapılması Cenab-ı Hakk tarafından emredilmiştir. Peygamberimiz (sas)’in hicretinde daha Medine’ye varmadan Kuba mescidini, Medine’ye ulaşınca da ilk iş olarak Mescid-i Nebi’yi, bizzat çalışarak ve teşvik ederek inşa etmesi, dinimizde cami ve cemaate verilen önemi ortaya koymaktadır
Müslümanların hayatları ile camiler arasında kuvvetli bir bağ vardır. İslam dini, cemaate devam edilmesini teşvik etmiş, cemaatle namaz kılmayı yalnız kılınan namazdan 27 derece üstün tutmuş, mescitlere bağlı gençler övülmüş, mescide gitmek için atılan adımlardan her birinin günahlarının silinmesine vesile olacağı müjdelenmiştir:
“Bir kişi, Allah’ın farzlarından birini eda etmek üzere evinde güzelce temizlenir ve camiye giderse, onun attığı adımlardan biri günahlarının silinmesine, diğeri de onun derecesinin yükselmesine vesile olur.” (Riyazü’s-Salihîn, c.2, H.No:1068)
Camiler müminlerin huşu ve huzur içinde yaratana yakarış bulundukları, secde ve ibadet ettikleri yer olduğu gibi, aynı zamanda müminlerin buluştukları, eğitim ve öğretim gördükleri, toplumsal sorunları çözüm buldukları, manen arınma yerleridir. Eğer mescitler övünmeye veya bölünmeye sebebiyet veriyorsa bunlar sadece isimleriyle mabet olmaktan ileriye gidemezler.
Camiler tarih boyunca insanlık için önemli hizmetler görmüştür. Atalarımız bulundukları yerlerde mabetler yaparak ibadet etmişler, işlerinde de ibadet şuuruyla hareket ederek bulundukları yerleri imar etmişlerdir. Böylece sözleri ve özleri bir, içleri ve dışları kadar çevreleri de temiz, hayatları düzenli ve işleri dürüst bir toplum seviyesine ulaşmışlardır.
Değerli okuyucular!..
Camiler ve mescitler ibadet, itikat ve ahlak esaslarının öğretildiği, ibadetlerin yapıldığı, Cenab-ı Hakk’ın bir beldedeki en sevdiği mekânlardır. Camilerimiz birlik beraberliğimizi sağlayan, aramızdaki kin ve hasedi giderip, birbirleriyle kaynaştıran mekânlar olmaları hasebiyle adeta cemiyetin kalbidir, ruhudur. Camilerimiz din hizmetlerinin sunulduğu, unvanların ve farklılıkların ortadan kaktığı, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştirildiği mekânlardır.
Camilerimizle aramızdaki bağları sıcak tutalım ve irtibatımızı kesmeyelim. Cemaate devam ediyorsak hassasiyetimizi daha da kuvvetlendirelim. Çocuklarımızı da camilere alıştıralım. Onların temiz kalplerine din ve iman ile ibadet sevgisini yerleştirelim.
Camilere gelişigüzel değil, tevazu ve alçak gönüllülükle, en güzel elbiseler giyilerek girilmelidir. Camileri kirletecek, havasını bozacak ve cemaati rahatsız edecek davranışlardan sakınılmalı, gerektiğinde görevlilere yardımcı olunmalıdır.
Cami Müslümanların hayat kaynağıdır. Günde beş vakit ezanlarıyla insanları kurtuluş ve mutluluğa çağıracak, namazlarıyla Müslüman’ı Allah katına yükseltecek, hutbeleriyle iyi ve güzele yöneltecek, vaazlarıyla ilim, ahlak ve hikmet dersini vermeye devam edecektir.
“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise bütün gece namaz kılmış gibidir.” (Müslim Mesacid 2)