KUSUR ARAŞTIRMAK

Aydın ABANOZ

Müminler arasında çirkinliklerin yayılmasını arzu eden kimseler için, dünyada da âhirette de gayet acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz. (Nûr 24/19)

Her kim bir Müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allahu Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. (Buhârî, Mezâlim, 3)

Cenab-ı Hakk gizli ve açık her günahı yasaklamıştır. (6/Enam, 151)

İnsan cahillik yapıp günah işleyebilir.(4/Nisa, 17)

Günah işleyen kendi aleyhine işlemiş olur. (4/Nisa, 111)

Ancak İslâm’da af edilmeyecek günah da yoktur. (4/Nisa, 48)

Peygamber Efendimiz (sas) “Eğer siz günah işlemeseydiniz Cenab-ı Hakk sizi topyekûn yok eder, yerinize günah işleyen ve tevbe eden bir topluluk yaratırdı.” (Tirmizî,2526) buyurarak günahkârı tevbeye teşvik etmektedir.

Günaha düşen insan yaptığı günahı yaymamalı, başkalarıyla paylaşarak günahını ağırlaştırmamalıdır.

Zaten kendini bilen bir Müslüman, kendi kusur ve günahlarını olduğu gibi başkalarının ayıp ve kusurlarını örtmenin ve gizlemenin de erdemli bir davranış olduğunu bilir. Müslümanı küçük düşürmek, şahsiyetini zarar vermek ve rezil etmek için ayıplarını araştırmak ve yaymak dinî olmadığı gibi ahlakî ve insanî de değildir.

Cenab-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de “Müslümanların ayıplarını (ve gizli şeylerini) araştırmayın.” (49/Hucurât, 12) buyururken; Peygamber Efendimiz (sav) de hadis-i şeriflerinde böyle davranmanın mükâfatları hakkında bilgi verir:  “Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.”  (Ebû Dâvud, Edeb, 39), “Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir.” (Buhârî, Mezâlim, 3)

Bir Müslümanın, din kardeşinin kusur, ayıp ve hatalarını araştırmaması gerektiği gibi öncelikle de kendi ayıp ve kusurunu görmeye çalışması şarttır. Peygamber Efendimiz (sas) “Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun.” (Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, II, 46) buyurarak bu konunun önemine dikkat çekmiştir.

Ancak günah aleni, aşikâre yapıldığı ve başkalarına zarar verip toplumu ifsat ediyorsa usulüne uygun düzetilmelidir. Bu iş yapılırken de kişi asla rencide edilmemeli ve dinden soğutulmamalıdır. Gerekli uyarı kişinin konumuna, durumuna ve seviyesine uygun bir tarzda gerçekleştirilmeli, kaş yapılırken göz çıkarılmamalıdır. Çünkü insanların ayıbını ulu orta dile getirmek insanların birbirine düşmesine, aralarına kin ve düşmanlık sokulmasına, birlik beraberliğin bozulmasına sebep olur.

İnsanların gizli kalmış kusurlarını açıklamanın ve herkese duyurmak sonuçları bunlarla da kalmaz, onların utanma duygularının yok olmasına sebebiyet verebileceği gibi günahların açıkça işlenmesine de sebep olur. Bu konuya dikkat çeken Peygamber Efendimiz (sas), “Sen insanların kusurlarını araştıracak olursan, onları perdeyi yırtarak açıktan günah işlemeye cesaretlendirmiş olursun.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37) buyurarak bu konuya dikkat çekmiştir.

Müslümanların sadece başkalarının günah ve kusurlarını, işledikleri ayıpları örtmeye çalışmaları değil kendi günah ve kusurlarını ifşa etmemeleri de ahlâkî bir görevdir. Peygamberimiz (sav), “Bir adam bir gece fenalığı yapıp da Cenab-ı Hakk onu örtmüş iken: ‘Ey filânca ben dün gece şöyle şöyle yaptım’ demesi, suçunu ilân ve teşhirdir. Hâlbuki o, geceyi Allah’ın setrine mazhar olarak geçirmişti. Öyle yaparak Allah’ın örttüğü bu suçu sabahleyin teşhir etmiş oldu.” (Buhârî, Edep, 60) buyurarak günahın teşhirini yasaklar.

Bir kutsî hadis de günahı gizleyenlere Allah Teâlâ şöyle müjde veriyor:

“Ben dünyada Müslüman bir kulumun örttüğüm bir kusurunu, âhirette ortaya çıkarıp onu rezil ve rüsva etmeyecek kadar büyük kerem ve af sahibiyim.” (Câmiü’s-Sağîr, 2893)

Peygamber Efendimiz (sas)’in “Din kardeşini bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu (günahı) kendisi de işlemedikçe ölmez.” (Tirmizî, Kıyâme, 53) uyarısını bir kez daha hatırlatarak, konuyu en iyi şekilde özetleyecek bir kıssayla yazıma son vermek istiyorum:

Hz. Ömer bir gece Medine’de dolaşıyordu. Birden evlerden birinden şarkı sesleri duydu. Hemen duvara tırmanıp içeri girdiğinde hoşlanmadığı bir manzara gördü ve içerideki adama çıkıştı:

- Ey Allah'ın düşmanı, yaptığın kusuru Allah’ın örteceğini mi zannettin diye bağırdı.

Adam hemen karşılık verdi:

- Ey mü’minlerin emiri, dur, acele etme. Eğer ben, Allah'a karşı bir bakımdan hata işlediysem, sen üç bakımdan hata işledin:

1- Allah Teâlâ, “Birbirinizin gizli hâllerini araştırmayın.” (49/Hucurât, 12) buyurduğu hâlde, sen ayıp araştırdın.

2- Allah, “Evlere kapılardan girin!” (2/Bakara, 189) buyurduğu hâlde, sen duvara tırmandın.

3- Allah, “Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahiplerinden izin isteyip onlara selâm vermeden girmeyiniz.” (24/Nûr, 27) uyarısında bulunduğu halde sen bunları yapmadın.”

Yaptığına pişman olan Hz. Ömer:

- Eğer ben seni affedersem, sen de beni affeder misin” dedi.

Adam “Evet” deyince, Hz. Ömer “Affettim" diyerek evden çıkıp gitti. (Kenzu'l-Ummâl, 3/808 hadis no; 8827)