AKÇAABAT ÇARESİZ KALMASIN!
Zor günlerden geçiyoruz bu aralar. Artan terör saldırıları, şehitler, yürekleri dağlanan ana-babalar, deprem, yıkılan yuvalar, yarım kalan hayatlar, acılar sarılmadan yeni acılar… Allah imtihan ediyor sanki bu ülkeyi, bu milleti!..
Allah korusun! Aklıma nerden takıldıysa, deprem Akçaabat’ta olsa, acaba nasıl bir felaket senaryosu düşünülebilir? İç içe, sırt sırta dayanmış o bloklar, göğe doğru dikilmiş kuleler, apartmanlar, insana kaçacak yer bile bırakılmamış alanlarda, o ucubelerin içinde ne olurdu Akçaabat, Akçaabatlı?..
Allah korusun! İnsanlarımızı stoklamışız apartmanlarda. Her neresi boş bulunduysa değerlendirilmiş (!) , her yer son karışına kadar ziyan edilmemiş (!), Akçaabat inşallah böyle bir felakete maruz kalmaz, duamız ve temennimiz bu tabi ama Van depremi Akçaabat’ı vursaydı, ne olurdu? Sonuç, örnek binalar, örnek yapılaşma, sağlam zemin ve temeller üzerine oturtulmuş binalar, dünyaya örnek mi teşkil ederdi acaba? Bir tanesi çatlamamış, yıkılmamış! Kimsenin burnu bile kanamamış! Literatüre geçerdik o halde!..
Her acıdan, her olaydan ders çıkarmasını bilebilsek, büyük acılar yaşamazdık! Bir de dünya hırsı bizi esir almasa ve can pahasına insanlar tehlikeye atılmasa ya da can para ile mübadele edilmese…
Akçaabat felaketlere alışık aslında; daha dün gibi değil mi sel felaketi? Ondan öncekileri büyüklerimiz anlatırdı. Her sel felaketi can kayıplarına neden olmuş Akçaabat’ta. Birçoğumuz doğal afetin acısını gerçek anlamda yaşamışız yani. Peki, önlem aldık mı? Ders çıkardık mı?.. Aklımıza geliyor mu yaşanılanlar?..
“Benim yerime başkası düşünsün” diye, bu olumsuz davranışın tüm sonuçlarına katlanmak zorundadır. Meydana getirdiğimiz bu insan siloları, bizim canlarımızla dolu. Yerimize, başkasının düşünmesine müsaade edemeyeceğimiz kadar önemli bu. Allah Akçaabat’ı ve tüm ülkemizi korusun! Korusun ama bize düşen ödevi eksiksiz yapmazsak, kendimiz davet edersek afeti ?..
“Düştüğünde yanında olan değil, kalkman için el uzatan dosttur. Unutma, kötü günde katkısı olmayanın iyi günde hissesi yoktur.” der bir din büyüğü. Biz düşmeden, kimseye bir zeval gelmeden, önümüzü, yarınımızı, yaşamımızı garantiye alalım diye hatırlatıyoruz sadece. Allah ne Akçaabat’a, ne de ülkemize semavi ve arazi afet, felaket vermesin!
Hz. Ali “Hiçbir acı, cehaletten daha fazla zahmet verici değildir.” diye bizi düşünmeye, öğrenmeye, akil insanların öğütlerine kulak kabartmaya davet ediyor.
Bunca üzüntü içinde insanın yazası da gelmiyor inanın. Ancak, bu felaket Akçaabat’ta olsa, kaçacak yer, saha bıraktık mı diye de düşünmeden edemiyorum?.. Neyleyeyim, Akçaabatlıyım? Önce aklıma orası geliyor!.. “Nimet içinde iken dostluktan söz açıp, kardeşim diyeni dost sayma. Dost dostunun elini onun perişanlığında, çaresizliğinde tutan kimsedir.” der Şeyh Sadi Şirazi. Ben hiç kimsenin perişan olmasını, çaresiz kalmasını istemiyorum. Seli yaşadık. Neler çektik Akçaabatlılar! Allah vermesin!
Akçaabat’ın çaresiz kalmaması, afet ve felaketlerin yaşanmaması dilek ve dualarımla yine Mevlana ile noktalayalım isterseniz sohbeti…”
“Dünyada nice diller var, nice diller, ama hepsin de anlam bir /Sen kapları, testileri hele bir kır, /sular nasıl bir yol tutar, gider /Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak, /can nasıl koşar, bunu canlara iletir “
“Bu sıkıntılar, çileler ocağın posayı gümüşten ayırması içindir. İyi ve kötünün imtihanı altının kaynatılıp, tortunun üste çıkmasıdır.”
“Oltadaki et, balığın canını almak içindir. Onu ihsan sanan helak oldu!.. “