Gazeteci-yazar Harun Çelik’in derlediği "Kuzeyli Yazılar-Bordo Mavi Sevdaluk" adlı kitap, bir süre önce piyasaya çıktı ve çok geçmeden bize de ulaştı. Kitapta 118 farklı ismin kaleme aldığı 130 yazı yer alıyor. Bu isimler arasında birbirinden değerli yazar, gazeteci, sanatçı, eski futbolcu, bürokrat, işadamı, taraftar temsilcileri ve bizzat taraftarlar bulunuyor.
Kitap elimize geçeli epey oldu ama hakkında yazmam biraz gecikti. Bunun sebebi, kitap okuma anlayışımın biraz farklı oluşu. Elime aldığım kitapla bir anda dost oluveriyor, bitince ondan ayrılacağımı vehmedip ağır ağır, sindire sindire okuyorum. Bir solukta okumayı metabolizmam kaldırmakta zorlanıyor.
Bu kitabı istesem de bir solukta okuyamazdım. İlk şampiyonluktan beri ne kadar mutluluk, sevinç, heyecan, acı, keder ve öfke yaşamışsam hepsi gözümün önünden, ruhumun içinden tekrar geçti çünkü. Ali Kemal Denizci’yle saha içinde horon tepmek, Ünal Karaman ile yağmurlu bir günde gerçek üstü bir maçtan sonra yumruk şov yapmak, Hami’nin frikiklerinde topla kaleye girmek, Mehmet Dalman ile bir kez daha ölmek, Olimpiyat Stadı’nda kupa töreni esnasında birden çıkan rüzgâra hiçbir zaman anlam verememek, gülmek, ağlamak, ölmek, yaşamak...
Sadece bunlarla kalmıyorsunuz. Asıl ilginç olanlar kitabın satır aralarında. Otobüsün bagajında zamanın küçük taraftarı, günümüzün Yenicuma muhtarı Metin Kaya’yla gizlice deplasmana, zamanın Bitlis vali yardımcısı, günümüzün Rize vali yardımcısı Hakan Burak Uz’la karlı dağları aşıp Bitlis’ten Trabzon’a maça gitmek, Ağrı’nın bir köyünde geleceğin belediye başkanı Hasan Arslan ve bütün köyle birlikte şampiyonluk kutlaması yapmak, Urfa Bozova’lı Ramazan’la Bozovaspor maçından önce bütün stada “Trabzon!” diye üçlü çektirmek... Ve yazıyı uzatmamak adına anlatmadığım daha niceleri... Allak bullak oluyorsunuz.
Ben kitabı vapur, otobüs, metro ve dolmuşta okumakla büyük hata ettim. Hiç tavsiye etmem, yanı başınızda dikilen bir yaşlıya yer vermek için okuduğunuz yazıyı bitirmeyi bekliyorsunuz, bazen hiç fark etmiyorsunuz. İneceğiniz durağı kaçırıyorsunuz, kahkaha ve/veya göz yaşlarınızı zincire vurmak zorunda kalıyorsunuz. Öfkenizi bastırmak için dudaklarınızı ısırıyor, sıktığınız avuçlarınızın acısını bir süre sonra hissetmeye başlıyorsunuz.
Kitap bittiği zaman, nasıl bir sosyal olguyla karşı karşıya olduğunuzu daha iyi anlıyorsunuz. Uğruna yollarda can verilen, kına gecesinde gelini bırakıp seyretmeye gidilen, Almanya’da bir antrenmanını görmek için 800 kilometre yol tepilen bir olgu bu. Taraftarlığın sadece başarı odaklı bir kavram olarak algılandığı bir ülkede tam 26 yıl şampiyonluktan uzak kalan bir takımın nasıl olup da büyüklüğünü muhafaza edebildiğinin şifre ve ip uçlarını bu kitapta bulabiliyorsunuz.
Kitapta sadece duygu yoğunluğu yer almıyor. Aynı zamanda üzerinde düşünülmesi gereken mesajları da alabiliyorsunuz. Onlara girersek yazı çok uzar. En iyisi bir başka yazıya bırakalım. Siz bu kitabı okuyun. Ama benim gibi hengâmenin içinde okumayın. Akşamları vakit ayırın. Trabzonsporluluğunuza bulaşan zehirli duygu ve düşüncelerden arının, Erkan Ergül kardeşimin “Baba, topum nerede?” yazısını okuyun, sonra eğer varsa içeride uyuyan çocuğunuzun başını okşayın, alnına ufak bir öpücük kondurun.
Yoksa Allah’tan hayırlı ve Trabzonsporlu evlat dileyin. Daha sonra da 19 Mayıs 1996 gecesi o sene şampiyon olan takımın kutlamaları esnasında ağzından kurşunlanarak ve üzerinden otomobille defalarca geçilerek öldürülen 16 yaşındaki Trabzonspor taraftarı Mümin Aydın’ı düşünün. Düşünün ki, zaman ve enerjinizi nasıl ve nerelere sarf etmeniz gerektiği konusunda daha sağlıklı kararlar verebilesiniz.